-
1 sırasına göre
смотря́ по тому́, как; в соотве́тствии с обстоя́тельствами -
2 sırasına göre
adv. in order of -
3 sırasına göre
li gora dorê -
4 alfabetik
1. أبجدي [أَبْجَدِيّ]Anlamı: alfabe sırasına göre dizilmiş2. ألفبائي [أَلِفْبائِيّ]Anlamı: alfabe sırasına göre dizilmiş3. هجائي [هِجَائِيّ]Anlamı: alfabe sırasına göre dizilmiş -
5 sıra
о́чередь (ж) после́довательность (ж) ряд (м)* * *1.1) рядbir sıra ev — ряд домо́в
iki sıra — два ряда́ (чего-л.)
ön sıra — пе́рвый ряд (в театре, кино и т. п.)
2) шере́нгаiki sıra olmak — постро́иться в две шере́нги
3) после́довательность, черёд, о́чередь; очерёдностьsıra beklemek — стоя́ть в о́череди
sırayı bozmayın — не наруша́йте о́череди / поря́дка
sırası gelmek — а) подойти́ ( об очереди); б) предста́виться ( об удобном случае)
bize daha sıra gelmedi — до нас ещё о́чередь не дошла́
sıraya girmek — встать в о́чередь / в ряд; заня́ть о́чередь
sıra ile — по о́череди, друг за дру́гом, по поря́дку
sıra kimin? — чья о́чередь?
sırasını kaybetmek — пу́тать после́довательность / вре́мя (приёма лекарств и т. п.)
sıraya koymak — а) поста́вить в ряд; б) расположи́ть в поря́дке / по поря́дку
boy sırasıyla — по ро́сту
yaş sırasıyla — по во́зрасту
yürüyüş sırası — воен. поря́док движе́ния на ма́рше
4) удо́бный / подходя́щий моме́нтsırası düştü — предста́вился удо́бный слу́чай
sırasına / sırasını getirmek — найти́ подходя́щий моме́нт / удо́бный слу́чай
5) вре́мя, моме́нтtam bu sırada biz gelmiştik — как раз в э́то вре́мя мы пришли́
bu teşebbüsler sırasında — во вре́мя э́тих попы́ток
6) обы́чность, зауря́дностьsıra adamı, sıradan bir adam — обыкнове́нный, просто́й челове́к
sıra ressamı — зауря́дный худо́жник
7) скаме́йка, скамья́8) па́рта2.употр. в роли второго компонентаardı sıra — непосре́дственно за кем-чем
ardı sıra gelmek — идти́ за кем-чем
ardım sıra — непосре́дственно за мной, вслед за мной
önü sıra gitmek — идти́ впереди́
yanı sıra — ря́дом
3.yanı sıra yürümek — идти́ / шага́ть ря́дом
dığı sırada — передаёт содержание придат. предл. времени
oraya geldiğim sırada... — когда́ я пришёл туда́...
tam arabaya bineceği sırada... — то́лько он собра́лся бы́ло сесть в маши́ну, как...
geleceğin sırada... — когда́ ты придёшь...
••- sırasına göre
- sırasında
- adam geçmek
- insan sırasına geçmek
- sen varken
- bana sıra kalmaz! -
6 sıra
1. subst Reihe f; Ordnung f; Anordnung f; Reihenfolge f; Gelegenheit f, Moment m; (Holz)Bank f, Schulbank f;sıra beklemek Schlange stehen;-e sıra gelmek v/unp an der Reihe sein;sıra ev Reihenhaus n;sıra malı Ramschware f;sıra numarası laufende Nummer;sıra sayı sıfatı Ordnungszahl f;yürüyüş sırası Marschordnung f;sıra sıra in Reihen, reihenweise;sıra ile, sırayla, sırasıyla der Reihe nach;-in sırası değil nicht am Platze sein;-in sırası düşünce bei passender Gelegenheit;-in sırası gelmek -e an der Reihe sein;kimin sırası, sıra kimin? wer ist an der Reihe (oder fam dran)?;sırası gelmişken bei dieser Gelegenheit; da schon einmal davon die Rede ist;sırasına getirmek die passende Gelegenheit finden (zu …);sırasına göre je nachdem (wie);sırasını kaybetmek Baby aus dem (gewohnten) Rhythmus sein (Schlaf usw); sich wieder anstellen müssen;-i sıraya koymak einreihen A; in Ordnung bringen, durchführen;(adam) sırasına geçmek (schließlich doch) ein Mensch werden;2. postp bei D, während G;yanı sıra nebenbeio sıra(lar)da damals, in jener Zeit;bunu işittiğim sırada … als ich das hörte, …;arabaya bineceği sırada kaum wollte er in den Wagen steigen, da … -
7 sıra
"1. row; line; queue; file. 2. order, sequence. 3. turn: Sıra sende. It´s your turn. 4. the right time to...: Şimdi denize girmenin tam sırası. Now´s just the right time for a dip in the sea. Şimdi sırası değil. This isn´t the right time. 5. point, moment, time: O sırada öğretmen geldi. At that point the teacher came in. Çiçekleri suladığım sırada telefon çaldı. The telephone rang while I was watering the flowers. 6. bench. 7. desk (in a school classroom). 8. (things) placed in a row: sıra ağaçlar trees planted in a row. 9. of all shapes and sizes: sıra portakalı oranges of all shapes and sizes. -dan ordinary; middling, mediocre, run-of-the-mill. -sında 1. at the right time, when the time is ripe. 2. in the course of, during: ders sırasında during the lesson. -sıyla 1. (doing something) at the right time. 2. sequentially, in sequence, in order, respectively: Bahriye ile Fahriye, sırasıyla altmış ve yetmiş yaşlarındadır. Bahriye and Fahriye are respectively sixty and seventy years old. -yla each in turn; one by one. -sını beklemek to wait one´s turn. - dayağı beating given to each person in a group in turn. - evler row houses, terrace. (adam/insan) -sına geçmek to be regarded as a decent person (when he is actually a complete scoundrel). -sı gelmişken Now that the time seems ripe...: Sırası gelmişken bunu yapalım. Let´s do this, now that the time seems ripe. -sına/-sını getirmek to find a suitable opportunity. -sına göre when it´s right or appropriate to do so: İnsan sırasına göre susmasını da bilmeli. A person should also know when he ought to keep quiet. - gözetmek/kollamak to wait for a suitable moment. -sını kaybetmek (for a baby) to get out of its normal routine of feeding and sleeping. -ya koymak /ı/ to get (something) properly organized or arranged. -sına koymak /ı/ to regard (someone) as being in (a certain) category. - malı 1. run-of-the-mill, middling, mediocre (things). 2. run-of-the-mill things. - sayı sıfatı gram. ordinal number. - sıra row upon row of: sıra sıra çamlar row upon row of pines. - sütunlar arch. colonnade." -
8 alfabe
I s Alphabet nt\alfabe sırasına göre dizmek/dizilmiş alphabetisch ordnen/geordnetAlman/Türk/Yunan \alfabesi das deutsche/türkische/griechische AlphabetII adj alphabetisch\alfabe sırası alphabetische Reihenfolge -
9 adam
"1. man. 2. human being. 3. person, individual. 4. a good person. 5. employee; servant; retainer; helper. 6. agent, representative. 7. follower, supporter, man. 8. one, a person. 9. prov. husband, man. Adamım! colloq. My friend! - adama defans sports man-to-man defense. - adama savunma sports man-to-man defense. - almamak (for streets) to be very crowded with people, be teeming with people. - azmanı enormously large person. - başına apiece, each, for each person. - beğenmemek to be overcritical of people. - boyu the height of a man. -ını bulmak /ın/ to find the right person to do (a job). -a çevirmek /ı/ to put (something) in good repair, put (something) in good shape. - değilim! colloq. I´ll be damned. -a dönmek/benzemek to look presentable; to look like somebody; to look like something. -ına düşmek (for a job) to come the way of someone who is really suited to do it. - etmek /ı/ 1. to be the making of (someone); to mature, make a man/a woman of. 2. to put (something) in good repair, rejuvenate. 3. to set (a place, an organization) to rights, put (a place, an organization) on its feet; to make (a place, an organization) into something, make (a place, an organization) thrive. - evladı a person of good family and upbringing. - gibi 1. properly, suitably, in the right way. 2. worthy, genuine, real. -ına göre (adapting one´s approach) to suit the individual. - içine çıkmak/karışmak to mix with people. - istemek (for a project, for someone) to require a good man, need a person who´s really worth his salt. - kaldırmak to kidnap someone, abduct someone. - kıtlığı/yokluğu shortage of qualified and capable people. - kullanmak 1. to know how to use someone for one´s own benefit. 2. to know how to get someone to work, know how to get work out of someone, know how to work someone. - olmak 1. to grow up and become a responsible member of society. 2. (for something in disrepair) to be given a new lease on life, be put in good repair. -ı olmak /ın/ 1. to be very good at, be highly skilled in (a job). 2. to be the right person for (a job). 3. to be (someone´s) man, be one of (someone´s) men, be in the employ of; to be a retainer of. 4. to be someone whom one can rely on, be someone whom one can trust. - öldürmek to murder someone, commit murder. - sağmak to trick a man out of his money, milk people. -/insan sarrafı a good judge of people. -dan saymamak /ı/ see - yerine koymamak. - seçmek to show favor, play favorites, not to give a fair chance to everyone. - sen de! colloq. Don´t worry./Take it easy!/Never mind. - sırasına geçmek/girmek to win a place of respect and responsibility. - vurmak to commit murder. - yerine koymamak /ı/ to think (someone) to be beneath consideration, consider (someone) to be of no importance. "
См. также в других словарях:
sırasına göre — durumun gerektirdiği gibi … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıra — is. 1) Yan yana, art arda olan şey veya kimselerin tümü, dizi Şehir esnafı şekercisinden tutun da berberine kadar iki sıra durup kendisini alkışladılar. S. F. Abasıyanık 2) Bu biçimdeki topluluğun durumu Sırayı bozmayın. 3) Belirli bir düzene ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Militärkassationshof (Türkei) — Der Militärkassationshof (türkisch Askerî Yargıtay; amtlich: Türkiye Cumhuriyeti Askerî Yargıtay Başkanlığı) ist eines der obersten Gerichte der Türkei. Seit 2005 ist Brigadegeneral Ahmet Alkış Präsident des Gerichts. Inhaltsverzeichnis … Deutsch Wikipedia
alfabetik — sf., ği, Fr. alphabétique Alfabe sırasına göre dizilmiş, abecesel Birleşik Sözler alfabetik katalog alfabetik sıralama … Çağatay Osmanlı Sözlük
cağlık — is., ğı Dokumacılıkta, çözgü makinesinde çözgü ipliği bobinlerinin desen ve renk sırasına göre yerleştirildiği sehpa … Çağatay Osmanlı Sözlük
dağıtıcı — is. 1) Mektup, gazete vb. şeyleri dolaşarak dağıtan kimse, müvezzi 2) tek. Motorlarda yüksek gerilimli akımı çalışma sırasına göre bujilere yayıp gönderen aygıt, distribütör … Çağatay Osmanlı Sözlük
dizi — is. 1) Bir iplik veya tel üzerine dizilmiş inci, boncuk vb.nin oluşturduğu bütün, sıra İki dizi inci. 2) Herhangi bir bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, seri İşte bütün eserlerini bir araya toplayacak olan bu dizinin başına yazılacak ön… … Çağatay Osmanlı Sözlük
imza sirküleri — is., huk. Bir resmî daire veya ticari kuruluşlarda imza atmaya yetkili kimselerin imza örneklerini öncelik sırasına göre içeren imza belgesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
opus — is., müz., Fr. opus Bestecinin, besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik eseri … Çağatay Osmanlı Sözlük
ruzname — is., esk., Far. rūz + nāme 1) Günlük olayların yazıldığı defter 2) Gündem 3) tar. Olayların zaman sırasına göre yazılmış bulunduğu defter Bugün elimde bir ruznamem olsaydı belki hakikati anlayabilecektim. Ö. Seyfettin Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sözlük — is., ğü Bir dilin bütün veya belli bir çağda kullanılmış kelime ve deyimlerini alfabe sırasına göre alarak tanımlarını yapan, açıklayan, başka dillerdeki karşılıklarını veren eser, lügat Türkçe Sözlük. Tarama Sözlüğü. Fransızca Türkçe Sözlük.… … Çağatay Osmanlı Sözlük